Vasiyet
Uzun bir şiir doğur bana
Eski şimalden yeni cenuba
Uzanan bir tünel olsun mısraları
Engin bir şiir doğur bana
Sırlı okyanuslardan ıssız bozkırlara
Yetişen bir köprü olsun mısraları
Bir ucu mağripte olsun
Bir ucu maşrukta
İlk mısrası İsfahan’da doğsun
Berceste mısrası İstanbul’da
Zülkarneyn kördüğüm atsın kıtalara
Özgürlüğe kavuşsun Uygurlar
Doğu Türkistan’da
Hâbil affetsin Kâbil’i Bâbil’de
Sevinin matemlerinize mukabil!
Dirilip Hüseyin Kerbelâ’da
Fırat’ın suyundan içsin kana kana
Doğmadan sürgün olsun cehenneme
Ebu lehepler, haşhâşiler, iblisler,
Cellatlar çağrılsın ecelsiz ölüme
Genç Osman’a kıymasın yeniçeriler
Mecnun aşkından düşmesin çöllere
Aslı kaknûs olup varsın Kerem’e
Sevdalar yenik düşmesin firkate
Âşıkların vuslatı kalmasın cennete
Sular dingin aksın dönmesin sellere
Od aş pişirsin, çerağ olsun ellere
Ey ölülerimiz! sıkı tutun zemini
Zelzeleler kalsın yalnız kıyamete
Son mısrasında artık ecel vaktidir
Geldi başında siyah duvakla Azrail
Ayaklarımda ölüm sıtması, titretir
Son arzumdur barışsın fil ile ebabil
Bir tel saçın var mendilimde
Gözyaşınla yıkansın, yanağıma konulsun
Ağıt yakar gibi selâmız okunsun
Kefenlerimiz aynı yumaktan dokunsun
Yasımızı sokak kuşları tutsun
Kimseler bilmesin bu sırrımızı
Mezarımdan mezarına bir tünel olsun.