Dolar 28,9846
Euro 31,2142
Altın 1.864,65
BİST 7.913,76
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana 19°C
Hafif Yağmurlu
Adana
19°C
Hafif Yağmurlu
Pts 18°C
Sal 19°C
Çar 19°C
Per 19°C

Toros Tünelleri: Yolculuğunuzda Doğanın Güzelliğiyle Buluşun

4 Ağustos 2021 00:47 | Son Güncellenme: 3 Kasım 2023 00:49
38

Pozanti’da Milli Mücadele Döneminde Mütareke ve Örgütlenme: Direnişin İzleri

1517-1526 yıllarına kadar Adana kenti “Vilayet-i Adana” veya “Vilayet-i Çakırabad” olarak adlandırılıyordu. Adı geçen bu vilayetin idari yapısı aynı yüzyıl içerisinde Tarsus, Pozantı ve Karaisalı ilçelerini kapsayacak şekilde bir “sancak” olarak yeniden düzenlendi (Kurt, 2018). İdari anlamda sancak olarak yönetilen Adana kenti 1517 yılına kadar Arap vilayeti ve 1608 yılına kadar Halep vilayetine bağlı bir sancak iken bu tarihten itibaren eyalet merkezi oldu. 1833 yılında kadar eyalet merkezi olan Adana bu tarihte Mısır hâkimiyetine girdi. 1870 yılından sonra tekrar Adana kenti vilayet olarak yönetilmeye başladı. Bu idari taksimata göre vilayet Adana, İçil, Payas ve Kozan sancaklarından oluştu. 1887 yılında İçil ayrı bir sancak hâline getirildi (H. 1308 Adana Vilayeti Salnamesi). Millî Mücadele döneminde bu kent ve çevresini Fransızların işgal etmesi nedeniyle il yönetimi işgalden uzak ve korunaklı bir konumda bulunan Pozantı nahiyesine taşındı. Böylelikle 1919 yılana kadar nahiye olarak idari taksimatı Adana’nın bir nahiyesi olan Pozantı 1919-1920 yıllarında vilayet merkezi hâline geldi. Pozantı, işgal yıllarında vilayet merkezi konumundayken işgal bittikten sonra nahiye ve son olarak 1954 yılında kaza (ilçe) olarak yönetilmeye başlandı (Sezen, 2017).

İdari taksimatın yanında Adana vilayetinde Türkler dışında ağırlıklı Rum ve Ermeni toplulukları yaşamaktaydı. Bu topluluklardan Rumlar Ortodoks, Ermeniler Katolik mezheplerine bağlıydı (Ercan, 2001). Bununla birlikte Protestan ve Süryaniler de yaşamaktaydı. Bölgede Fransa Katolik mezhebini yaymaya ve benimsetmeye çalışıyordu. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Ermenilerin aynı mezhebe bağlı olması nedeniyle uzun yıllar boyunca iki topluluğun arasındaki ilişkiler sıcaktı. Hatta Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki olumlu politik gelişmeler Fransız-Ermeni ilişkilerini etkiliyordu. Bu ilişkiler nedeniyle Osmanlı’da yaşayan Katolik vatandaşlar Fransa’nın güdümündeydi. Bir nevi Fransa, Osmanlı Katoliklerinin hamisi durumundaydı. Ermeni topluluğuysa Osmanlı Devleti’nde en büyük Katolik nüfusa sahipti. 1901-1902 yıllarında Adana vilayetinin nüfusu şu şekildedir (H. 1319 Adana Vilayeti Salnamesi):

Tablo 1: Adana vilayetinin 1901-1902 yıllarında nüfusu ve topluluklara göre dağılımı

Adana vilayetinde nüfusun dağılımı yıllara göre değişkenlik gösterse de Müslümanlar %89, Ermeniler %7 olup, Rumlar %1, Katolik, Protestan ve Süryaniler %1’den azdı.

Çukurova bölgesinin merkezinde yer alan Adana kenti özellikle tarım ürünlerinin çeşitliliği ve kalitesi nedeniyle başta İngilizler olmak üzere Fransa, Almanya, Belçika, İtalya ve diğer bazı Avrupa ülkelerine ihracat yapmaktaydı (House of Commons Parliamentary Papers, 1903). Özellikle buğday, arpa, yulaf, pamuk, pamuk tohumu, yün, kuru üzüm, altın çilek, kitre, kuru meyve, kabuklu yemişler ve susam üretilerek ihraç edildiği görülmekteydi. Bu ihracatı, İngilizler tarafından yapılan ve etkin şekilde kullanılan Adana-Tarsus-Mersin demir yolu hattı ile önce Mersin Limanı’na sonrasında deniz yolu ile yurt dışına yapmaktaydı. (House of Commons Parliamentary Papers, 1909). İmparator II. Wilhelm’in, Padişah II. Abdülhamid’i 1889 yılındaki ziyareti sonrası Türk-Alman politik ilişkilerin gelişmesi Bağdat demir yolu hattının hızlanmasını sağladı. Osmanlı Devleti ve Alman İmparatorluğu arasındaki yakınlaşma demir yollarının yapımına yansıdı. Alman şirket sahibi Philipp Holzmann ve mühendis Heinrich August Meissner idaresinde Bağdat demir yollarının yapımı için çalışmalara başlandı (İşisağ, 2019). Demir yolu hattının doğu kısmının Bağdat’a ve kuzey kısmının Orta Anadolu’ya Toros tünelleri ile bağlanması neticesinde Adana kentinin stratejik önemi hayli arttı. 1909 yılından sonra özellikle rakımı yüksek ve sarp kesitlerin bulunduğu Karaisalı-Hacıkırı-Belemedik-Pozantı bölümünün tamamlanması kuzey-güney ticaret hacmini artırdı ve bölgenin geçiş güzergâhında bulunması nedeniyle ulaşımı kolaylaştırdı.

1914-1918 yılları arasında gerçekleşen Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti İttifak devletlerinin yanında yer aldı. Harbiye Nazırı Enver Paşa savaş başlamadan önce Helenizm düşüncesi bulunan Yunanistan’a dur, diyebilmek ve boğazların kontrolünü Rusya’ya kaptırmamak için Almanya ile yakınlaşmayı fırsat olarak değerlendirdi. Savaş 1914 yılında başladıktan sonra İtilaf devletleri safında yer alan İngiltere, Fransa ve Rusya bu durumu fırsat bilerek savaş devam ettiği esnada gizlice Osmanlı’yı paylaşma planları yaptılar. 18 Mart 1915 tarihinde Londra’da imzaladıkları İstanbul Antlaşması’yla Trakya ile Sakarya Irmağı hattı boyunca Güney Marmara’yı ve boğazları Rusya’ya bıraktılar. Savaşın İtilaf devletleri tarafından kazanılması hâlinde İtalya’ya 26 Nisan 1915 tarihinde imzalanan antlaşma ile Antalya yöresini vermeyi kabul ettiler. 9 Mayıs ve 15 Mayıs 1916 tarihlerinde Sykes-Picot antlaşması ile yeniden düzenlenen gizli paylaşımlarla Çukurova, İç Anadolu’da Sivas, Elâzığ, Maraş, Antep ve Mardin Fransa’ya bırakıldı. Ayrıca Halep, Şam ve Musul kentleri arasındaki üçgen bölgede Fransa’nın hâkimiyet bölgesi olacaktı (Kurat, 1986). Yalnız 1917 yılında Çarlık Rusya rejiminin Bolşevik Hükümeti tarafından journal edilmesi sonucunda gizli antlaşmalar dünya kamuoyuna açıklandı. Sykes-Picot Antlaşması gereği 16 Mayıs 1919 tarihinde Sir Edward Grey’in Cambon’a gönderdiği gizli mektubunda yer alan Osmanlı Devleti toprak paylaşımı ve oluşturulacak olan Arap devletlere ayrılan bölgeler şu şekildedir (Şahin, 2015):

30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı temsilcileri ve Rauf Bey tarafından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sonucunda İtilaf devletleri antlaşmanın 7. maddesine istinaden istedikleri stratejik noktaları, Toros tünellerini ve doğuda altı vilayette karışıklık çıkarsa işgal edebilecekti. Buradaki altı vilayet “Ermeni illeri” olarak adlandırılan kentlerdi. Yalnız Ermeniler bu bölge dışında Kilikya’nın kontrolünü de istiyorlardı. Nitekim 11 Aralık 1918 tarihinde Fransız subaylarının idaresinde 400 kişilik bölge halkından oluşan Ermeni taburu Dörtyol’a ve 17 Aralık 1918 tarihinde General Hamlin komutasında Mersin’e çıkarma yaptı. Daha sonra Fransız birlikleri Adana kentinin kontrolüne ele geçirdi. Stratejik öneme sahip Toros tünellerinin işgali için de hemen Pozantı işgal edildi (Türk İstiklal Harbi, C.1, 1999). Yalnız Çukurova’da çıkan olaylar nedeniyle Fransızlarla İngilizler bir yıl boyunca birlikte ortak işgal gerçekleştirdi. Antep, Urfa ve Maraş ancak 1 Kasım 1919 tarihinden itibaren Fransızların kontrollerine geçti (Yavuz, 1994). Savaş sonrası ülkede yaşanan belirsizlik nedeniyle Çukurova bölgesinde Fransızların desteğini alan Ermeniler, Çukurova ve Güney Doğu Anadolu kentlerinde işgalci kuvvet olarak çatışmalar çıkarmaya başladılar. Güney bölgesinde yaşanan karışıklıklar sonrasında Türk halkı yerel direniş birlikleri ile bölgeyi müdafaa etmeye çalıştı. Türk milisleri, Fransız birliklerinin ilerleyişini durdurmaya çalışırken bölge halkının da desteğini aldı.

Fransa’da, Osmanlı toprakları için 23 Mayıs 1919 tarihinde yapılan memorandumda toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi konusu gündeme geldi. Bu durumun sebepleri arasında Fransa’nın bu bölgede hem maddi hem de manevi bir mirasa sahip olduğu belirtildi. Özellikle Osmanlı sınırlarında yıllardır süregelen kültürel eğitim kurumlarının bulunduğu ve Fransız dilinin yaygın kullanıldığı ortaya kondu. Bununla birlikte Osmanlı Bankası, Düyûn-u Umumiyye İdaresi, demiryolları ve madencilik şirketleri ile hâkim bir güç olduğu da vurgulandı (Yavuz, 1994). Bu nedenlerle Fransa’nın Anadolu’nun güneydoğu kısmını (Antep-Urfa-Maraş bölgesi) ile Çukurova’nın işgali özellikle çıkarlarını koruma amaçlıydı. Çukurova tarım ürünleri bu anlamda ön plana çıkmaktaydı. Toros tünelleri ve Pozantı’nın stratejik konumda olması bu çıkarların korunması anlamına da geliyordu.

İşgallerin sürdüğü esnada Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 21-22 Haziran 1919 tarihlerinde Amasya’da bir bildiri yayımladı. Adı geçen bildiride Anadolu’nun yönetiminin gerçek temsilcilerinin seçiminin yapılması sonrası belirlenecek kurul ile yapılması gerektiğini deklare ettiler. Fransa Anadolu’da toplanmaya başlayan Türk direncini önce ciddiye almadı. 21 Eylül 1919 tarihinde “Le Temps” gazetesinde Anadolu hareketi ile şunları yazıyordu (Akyüz, 1975):

İster beğenin ister beğenmeyin bir Türk gücü yaşıyor. İster beğenin ister beğenmeyin bu güç kendi şuuruna vardı. Hasta adamın gürbüz, hatta rahat durmaz çocukları var ve mirasını, hiç değilse bu mirastan hakları bulunan parçayı istiyorlar. Müttefikler ne düşünür acaba?

Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nin sonrasında Çukurova’dan gelen heyeti kabul ettiğinde bölgenin düşmana bırakılmaması için her türlü desteğin verileceğini belirtti. Hatta Kilikya Cephesi’nde Topçu Binbaşı Kemal ve Yüzbaşı Osman’ı Tufan bölgenin örgütlenmesi için görevlendirdi (Atatürk, 2015).

Fransızların 27 Kasım 1919 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na verilen bir raporda Mustafa Kemal Paşa’nın askerî gücünü 40.000 kişilik düzenli ordu, 20.000 kişilik jandarma teşkilatı, 50.000 kişilik İzmir Cephesi ulusal güçleri, 60.000 kişilik Ermeni Cephesi ulusal güçleri ve 30.000 kişilik Kürt Cephesi ulusal güçleri olarak belirtmişlerdi. Ayrıca bu sayının ülke genelinde 300.000’e ulaşabileceği raporlara yansıyordu (Yavuz, 1994). Ayrıca Osmanlı hükümet değişimi ve sonrasında göreve gelen Ali Rıza Paşa’nın Mustafa Kemal ile görüşmek istemesi bu gücü ortaya çıkaran etkenler arasındaydı. Bu bağlamda ülkede İngilizlerin desteğiyle Ege ve Marmara bölgelerinde işgal girişiminde bulunan Yunanlılar ile Türkler arasında önemli bir mücadelenin yaşanacağı tahmin ediliyordu. Bu noktada Fransızlar, Mustafa Kemal Paşa ile sürekli iletişimde kalmıştır. Nitekim Suriye’de görevli Fransız Yüksek Komiseri Georges Picot, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için Kayseri’ye gitti. Picot, Mustafa Kemal Paşa’dan Kilikya’da yaşanan kanlı çatışmaların bitirilmesini, ülkesinde kabine değişikliği olacağını ve müstakil bir Türkiye ile Fransa’nın menfaatlerinin basit anlaşmazlıklarla bozulmamasını istedi (Cebesoy, 1953). Bu görüşme Fransa’nın Anadolu hareketini tanıdığını gösteriyordu. Fransa’nın kendi çıkarlarını korumak için İtilaf devletlerinden bağımsız hareket ettiğini ortaya koyuyordu.

A.Mütareke Dönemi Toros Tünelleri ve Pozantı’da Türk-Fransız Mücadelesi

Adana’nın kuzeyinde yer alan Pozantı, demir yolları nedeniyle stratejik bir konumdaydı. İtilaf devletlerinin, özellikle İngiltere ile Fransa’nın, aralarında yapmış olduğu gizli antlaşmalar sonrasında ve Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesi “Müttefikler emniyetlerini tehdit edecek vaziyet zuhurunda herhangi sevkulceyşi noktasını işgal hakkını haiz olacaklardır” ve 10. maddesi “Toros tünellerinin müttefikler tarafından işgali” (Erim, 1953) hükümleri çerçevesinde işgal faaliyetlerine başladılar. Uzun yıllar Türkler ile birlikte yaşayan Ermeni ve Rumlar bağımsızlık isteklerinin etkisiyle istedikleri ortamı bulduklarını düşündüler. Hatta bölgede yaşayan Ermeni ve Rumlar, Fransız üniformasıyla bu birliklere katıldılar. Çukurova ve çevresine kargaşa hâkim oldu. Bu kargaşanın oluşmasında o dönemde Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik ayrılması ve siyasi boşluğun bulunması da yatmaktaydı. Bölgede bulunan Türk direnişçiler ve onlara lojistik destek veren Türk halkı sayesinde işgal için gelen Fransızlara geçit verilmedi. Böylelikle Türkler arasında Kuvayımilliye gücü ortaya çıktı.

Pozantı’da millî mücadele tüneller, demir yolu ve şose bağlantıları olması nedeniyle diğer bölgelerden farklı gelişti. Bölgenin Çukurova ile Orta Anadolu’ya kuzey-güney yol bağlantısı nedeniyle Ortadoğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan kestirme hat niteliğindendir. Osmanlı’nın hâkimiyet kuruduğu topraklarının genişliğinin yanı sıra Arap yarımadası ve Ortadoğu’ya ulaşmanın en kestirme yolu Pozantı üzerinden geçecek bağlantının önemi büyüktü. Mütareke döneminde İtilaf devletlerinden Fransa’nın iç bölgeleri işgali ve Çukurova’nın güvenliğinin sağlanması da Pozantı-Belemedik-Hacıkırı-Karaisalı’nın elde tutulması ile mümkündü. Ayrıca Pozantı-Çamalan-Tarsus ile Mersin hatları da bu demir yolu ve şose hattına alternatifti. Bu iki hattın ortak noktası ise Pozantı’ydı.

12 Aralık 1918 tarihinde Yüzbaşı Ratip, “Sinan Tekelioğlu” takma adıyla Batı Kilikya Komutanı olarak görevlendirildi. Batı Kilikya olarak adlandırılan bölge Mersin kenti ile Seyhan Nehri’nin batısı arasında kalan topraklardı. Bu sınıra ayrıca kuzeyde Mut, Pozantı ve Aladağ da dâhildi. Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu’nun görevleri bölgeyi teşkilatlandırmak, bir ordu oluşturmak, silah ve cephane temini sağlamaktı (ATASE, 2012). Millî mücadeleyi örgütleme görevi verilen Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu çok geçmeden Niğde üzerinden Ulukışla’ya ulaştı. Bölgede direniş için çalışmalara hızlıca başladı.

Fransızlar, mütareke sonrası hemen işgale başladı. Adana, Urfa ve Mersin bölgelerinde kontrolü ellerine almak için ilerlediler (Özalp, 1998). 19 Aralık 1918 tarihinde Suriye işgal komutanı General Hamlin, Mersin ve Adana’ya geldi. Akabinde Toros tünelleri işgali için Pozantı’ya geçti. Bu gelişmeyle birlikte bir Fransız asker takımı Pozantı’ya görevlendirildi. Yalnız yapılan bu işgallerin yanında Osmanlı Harbiye Nezareti Adana vilayetinin Fransızlar tarafından ele geçirilmesine karşı çıkıyordu. Ayrıca Osmanlı Hariciyesi’ne göre ortada barış antlaşması yoktu. Bu gelişmelere istinaden Adana, Mersin, Konya ve Kayseri’de bir araya gelen Türk yurtseverler, Toros dağlarında Kuvây-ı Milliye’yi oluşturmaya başladı (Türk İstiklal Harbi, C.1, 1999). Adana-Tarsus-Mersin hattının bazı bölgelerini ele geçiren Fransız askerlerini yavaşlatmak için Türk kuvvetleri bölgenin dağlık kuzey yamaçlarına yerleşti. Bu sırada Fransız üniformalı Ermeniler bölgede Türklere sataşıyorlardı. Bölge sorumlusu Nihat Paşa, 23 Aralık 1918 tarihinde Pozantı’ya geldi. Üst makamlara bir şifreli telgraf göndererek kendisine verilen vali vekilliği görevinin doğru olmayacağını ve Vali Nazım Bey’in görevine devam etmesini istedi (ATASE, 1918c). Bu görev değişim durumunun nedenleri arasında Adana Valisi Nazım Bey’in yumuşak mizaçlı olması ve işgallerde Türk yetkililerin Ermeniler tarafından hakarete uğramasının önlenmesinin istenmesi vardı (ATASE, 1918b). Daha sonra Güney Cephesi’ndeki görevinden ayrılan Nihat Paşa, Konya’ya Yıldırım Kıta’lar Müfettişi olarak atandı. Bu idari düzenleme planları bölgenin nüfus çoğunluğunun Türk olması nedeniyle Fransızlara bırakılamayacağını gösteriyordu.

Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre İtilaf devletleri Toros tünellerini işgal edecekti. Toros tünelleri Karaisalı kazası Hacıkırı istasyonu ile Pozantı Belemedik istasyonu arasında yer alan hattı. İşgalde Pozantı’nın adı belirtilmemişti. 22 Aralık 1918 tarihinde Fransız Suriye Kuvvetleri Komutanı General Hamlin, Adana işgal Kuvvetleri Komutanı Yarbay Romieu, bir İngiliz subayı ve Adana irtibat subayı Tevfik Pozantı’ya geldi. Bu ziyaretin amacı işgali kolaylaştırmaktı. Nitekim Fransızlar Türk direnişçilerin karşı koymasından çekiniyorlardı. Ziyaret esnasında Menzil Müfettişi Albay Bahattin, General Hamlin’e Pozantı’nın hukuki bakımdan Osmanlı idaresinde kalmasını belirtti. Ayrıca kuzey-güney ulaşım hattı olduğu için vatandaşların geçiş noktası olarak Pozantı’nın bir dinlenme alanı olduğunu ekledi. Fakat General Hamlin bu durumu kabul etmedi. Hamlin’e göre Gülek şosesi ile demir yolunun birleştiği nokta olması nedeniyle ve Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesine göre hukuki haklarının bulunduğunu söyledi. Pozantı’yı askerî nokta olarak değerlendiren General Hamlin 7. maddeye göre işgal edeceklerini belirtti (ATASE, 1918a) Bu durumu Menzil Müfettişi Albay Bahattin Harbiye Nezareti’ne bildirdi. Özellikle tahliye müddeti olan 26 Aralık tarihine kadar bölgede silah ve harp mühimmatının taşınması gerektiğini de ekledi. 23 Aralık tarihinde Pozantı’ya gelen ve lağvedilen 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa yağan yağmurdan etkilenen tren hattının düzeltilmesi için yoğun çaba harcadı. Nihat Paşa Adana’ya geçmeden önce Kelebek, Belemedik, Pozantı, Akköprü ve Çiftehan’da bulunan malzemelerin taşınması için uğraştı (Türk İstiklal Harbi, C.1, 1999). Kelebek, Belemedik, Pozantı, Akköprü ve Çiftehan hattından yaklaşık 500 vagonluk harp mühimmatının kuzeye geçirilmesi esnasında yaşanan sıkıntı tam olarak çözülemedi. Hacıkırı-Belemedik demir yolu hattının tamirinin uzun sürmesi nedeniyle 100 vagonluk kısmının taşınabildiği raporlara yansıdı (ATASE, 1918c). Harbiye Nezareti, Pozantı’nın Osmanlı Devleti sınırlarında kalması için yoğun çaba harcamış olmasına rağmen İtilaf devletleri kendi planlarını uygulayıp bölgeyi işgal etti. 26 Aralık tarihinden sonra bölgede Türk askerlerini esir edeceklerini bildirdiler. Pozantı’nın işgaliyle birlikte Fransızlar Amanos Amela Tabur Komutanı Yüzbaşı Mustafa’yı da öldürdüler (Belen, 1934). 3 Şubat 1919 tarihinde Pozantı haricinde antlaşmaya aykırı olarak 6 km kuzeydeki Akköprü ve 15 km uzaklıktaki Konya vilayetine bağlı Çiftehan’ı da işgal ettiler ve 12 ton erzaka el koydular. Bu gelişme üzerine Ulukuşla’da bulunan 30.000 adet tüfek ve cephane iç bölgelerdeki depolara taşındı. Çiftehan’daki Türk askerî istasyon binasından 3 km uzaklıktaki bir hana geri çekildi (ATASE, 1919).

Pozantı’yı işgal eden kuvvetlerin komutanı olarak Verdün’de Almanlara karşı başarılı bir şekilde görev yapan Binbaşı Mesnil vardı. Pozantı’nın millî kuvvetler tarafından geri alınması için Nisan ayı başından itibaren karşı saldırılara geçildi. Öncelikle Pozantı şosesinin önemli noktalarından olan Kadirhan ve Çamalan’ın zaptı gerçekleştirildi. Böylelikle Pozantı-Tarsus kara yolu bağlantısı kesildi. 2-3 Nisan 1920 tarihinde Hacıkırı istasyonu millî kuvvetler tarafından kuşatıldı. Bu bölgede tren hattı geçtiğinden ve Toroslar üzerinde önemli bir istasyon olduğundan buranın alınması önemliydi. Pozantı’ya ulaşan iki önemli yoldan diğeri olan demir yolu hattının kesilmesi ile bölgenin kurtarılması kolaylaşacaktı. Hacıkırı’nın kuşatılmasında Teğmen Kemal, Yedek Teğmen Besim, Karaisalı Ali Ağa, Kuşçulu Reşit Ağa ve Adil Bey görevliydi. Fransızların yaklaşık 1000 kişilik düşman kuvveti bölgedeydi. Bu düşman kuvvetinin içinden Fransız üniforması giymiş Ermeni ve Rum askerleri de bulunmaktaydı. Millî kuvvetlerin hepsi gönüllülerden oluşmak üzere 300 silahlı ve 2000’e yakın silahsız askeri vardı. Kuşatma başladığında Türk kuvvetleri, Fransızlara teslim olmaları için çağrı yaptı. Bu çağrı kabul edilmediğinden çarpışma başladı. Fransızların askerleri donanımlı olduğundan çatışmalar 3 gün sürdü. Fransızların ağır kayıpları yanında 3 şehit ve 5 yaralı vermesine rağmen Türkler Hacıkırı’yı ele geçirdi. Karaisalı Hacı Osman komutasındaki 20 kişilik müfreze Durak istasyonu-Yenice istasyonu arasındaki Yaramış (Baraniş) Köprüsü’nü ortadan kaldırarak demir yolu bağlantısını kesti. Bu gelişmeler üzerine moral bulan Türk kuvvetleri Belemedik’i ele geçirmek için harekete geçtiler. Fransızların 412. Alayı’nın bir bölüğünün savunduğu bölgede düşmana ait hastane ve onarım atölyesi de faaliyetteydi. Hatta Binbaşı Mesnil’in eşi de sağlık çalışanı olarak hizmet vermekteydi. Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu’nun komuta ettiği baskınla bu bölge ele geçirildi ve Fransızların elinde bulunan Pozantı bölgesi, bağlantıları kesilmiş hâlde kaldı (ATASE, 2009c). 10 Nisan’da Belemedik ele geçirildikten sonra 11 Nisan 1920 tarihinde Garbi Kilikya Millî Kuvvetler Komutanı Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu, Heyet-i Temsiliye Riyaseti ve 11. Tümen Komutanlığı’na şu telgrafı çekmiştir (Tekelioğlu, 2012):

İki günlük kuşatmayı müteakip 10 Nisan’da Belemedik düşürülmüştür. 52 neferden oluşan Fransız kuvvetinden 40’ı ölü, 8’i yaralı, 4’ü sağdır. 1000 kadar silahlı Rum ve Ermeni savunma yapmışlar ve muharebe esnasında büyük zayiat vermişlerdir. Esirler arasında Pozantı Fransız komutanının eşi de bulunmaktadır. Belemedik-Kelebek demir yolundan istifade maksadıyla tren işletilmeye başlanmıştır. Belemedik’te bir barut ve bir dinamit deposu, 70 çuval un ve arpa, 8 vagon tahta, 3 lokomotif, 30 vagon, 6 otomatik tüfek, birçok yazı ve telefon makinesi, gayet mükemmel ve düzenli bir eczane ile cerrahi alet ve edevat ele geçirilmiştir. Pozantı her taraftan kuşatıldı. Pozantı Fransız komutanına teslim olması tebliğ edildi. Eşi tarafından yazılan mektup da bu tebliğe eklendi. 15 Nisan’da Pozantı’da da komutayı bizzat alarak burayı düşürmeye çalışacağım. Başarı Allah’tandır. Ahali sonsuz sevinç içindedir. Belemedik’e taarruz eden silahlı ve silahsız efrat mevcudu 2000’den fazladır. Kahraman Kilikya Kuvayımilliyesi, Belemedik’e girdiği zaman Ermeniler tarafından yüzlerine katran sürülerek kolları arkasına bağlanıp güneşin karşısında günlerce dikildikten sonra katledilmiş birçok Müslüman cesedine şahit oldukları hâlde, Türk olmayanlara karşı alicenaplıklarını göstermiştir. Casus oldukları ortaya çıkan ve Müslüman ahaliye dinamit attıkları tespit edilen beş Ermeni çetecisi yakalanmıştır. Teşkilatımız gayet mükemmel ve muntazamdır. İleri hatlarımız, Adana ve Tarsus civarındadır. Silah, top ve cephaneye ihtiyacımız pek fazladır. Mebusların tayini için emir verdim. Yakında yola çıkarılacakları arz olunur.

Sinan.

Belemedik’in alınması Türkler için moral ve sevinç oluştururken işgal kuvvetleri ve Ermeniler için üzüntü ve karamsarlığa sebebiyet verdi. Bu harekâttan sonra Türk kuvvetlerinin hedefi Pozantı olarak belirlendi. Yalnız Ermenilerin bölgede yaptıkları zulüm Türk-Müslüman halka yönelik ağır hakaretler içeriyordu. Ermenilerin yapmış olduğu çirkin davranışlar ve sataşmalar Fransızlar tarafından engellenmiyordu da üstelik. Ayrıca Fransız üniforması giyen Müslüman Cezayirli askerler de bu yapılanlara ses çıkarmıyordu. Bu durumdan şu görülüyor ki işgal planlı, acımasız ve Türkleri sindirmek üzerineydi.

Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu 10 Nisan tarihinden sonra Pozantı Fransız Karargâhı’na teslim olmaları yönünde şu şekilde bir yazılı bir teklif göndermiştir (Tekelioğlu, 2012):

Pozantı Fransız Komutanlığına,

Müslümanlarla meskûn mukaddes toprağımızı birer bahaneyle işgal ederek insanları esir etmeye şu medeniyet asrında devam etmektesiniz. İşgal edilen mıntıkalarda işlemekte olduğunuz ve bizlerce bilinen her türlü tecavüzünüze son vermek azim ve imanıyla mücadeleye giriştik. Dinî inançlarına ve millî emellerine pek bağlı olan kuvvetimizin sayısı, tahmininizin üzerinde büyük bir kuvvettir. Boş yere kan akmasından sarfınazar ederek milletimizin vuku bulacak haklı ithamlarından kurtulmanız için 48 saate kadar teslim olmanızı tebliğ ediyorum. Aksi takdirde millî hukukumuzun elde edilmesi maksadıyla her türlü fedakârlığı göze alacağız. Tabii bundan sizler de azami miktarda zarar göreceksiniz. Fakat bunun maddi ve manevi sorumluluğu da sizlere ait olacaktır. Cevabınızı bekliyorum.”

Sinan.

11 Nisan tarihinde Tabur Komutanı Mesnil, Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu’nun teklifine şu cevabı vermiştir (Binbaşı Mesnil Hatıraları, 1922):

Millî Kuvvetler Kumandanına,

Mektubunuzu aldım. Fransa’nın askerî namusu, teklifinizin kabulünü bana meneder. Ben şeflerimden Pozantı’yı müdafaa görevini almış bulu­nuyorum. Bunun aksine bir emir almadıkça vazifemi ifaya devam edece­ğim. Eşimi ve yaralılarımızı muhafaza için aldığınız tedbirlere teşekkür ede­rim.”

Tabur Komutanı Mesnil.

Bu yazışmalar hem Tekelioğlu’nun hem de Mesnil’in hatıratlarında mevcuttur. Her iki subay da askerî görevleri gereği yazışmaları aynı şekilde korumuştur.

Bu esnada Belemedik’in Türk kuvvetleri tarafından alınması sonrasında Pozantı’daki takviyeli taburlarını kurtarmak için Tarsus-Pozantı şosesine taarruza geçtiler. 12 Nisan’da gerçekleşen bu saldırıda 1 piyade alayı, 3 batarya, 1 süvari bölüğü, tank ve zırhlı otomobille desteklenmiş 3000 Fransız askeri katıldı. Kurbanlı sırtlarında başlayan mücadelede Karaisalı’dan desteğe gelen Cemal Efe ve Derviş Ağa müfreze birlikleriyle Fransızlar zor duruma düştü. Ayrıca çatışmalarda Emin Ağa, Veli Haşim, Molla Kerim, Tekelioğlu ve Kara Hacı müfrezeleri Fransızları püskürtmüştür (ATASE, 2009c). Böylelikle “Birinci Kavaklıhan Muharebesi” olarak adlandırılan bu çatışmalarda sayı ve teçhizat bakımından avantajlı Fransız birliklerini Türk Kuvayımilliye’si durdurarak bölgede üstünlüğü sağladı. Bu durum sonrası Belemedik zaferi perçinleşti.

Pozantı’nın geri alınması için öncelikle 11. Tümen Komutanı Yarbay Mümtaz (kuzeyde Ulukışla-Çiftehan kanadı) ve Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu (güneyde demir yolu-kara yolu hattı) kuşatma planı hazırladılar. Pozantı’nın kuzeyindeki Akköprü mevkisinin dik yamaçları ve köprünün kontrolü 2 makinalı tüfekle kontrol altına alınacaktı. Böylelikle Pozantı bağlantısı kesilen Çiftehan kurtarılacaktı. Bununla birlikte bir sağlık merkezi de Çiftehan’a konuşlandırılacaktı. Ömerli köyü ve Kamışlı Boğazı 33. Alay’dan bir bölük askerle elde tutulacaktı. Kuzey kanadı kontrolünü sağladıktan sonra Pozantı’nın kurtarılması için destek verecekti (Ulusoy, 2006).

Pozantı merkezde Fransız 412. Alayı 2. Taburu bölgeyi savunuyordu. Tüm önlemleri alıp mevzilerin güçlü şekilde tertibatı sağlandı. 17 Nisan 1920 tarihinde Kuvayımilliye ise Pozantı’nın etrafını tam çember olacak şekilde sardı. Kuşatılan Pozantı bölgesinde görev alan Türk kuvvetleri şu şekildedir (ATASE, 2009c):

Tablo 2: Pozantı’da Kuvvayimilliye birliklerinin dağılımı

Kuşatılan Kesim

Görevli Askerî Birlik

Görevli Asker Sayısı

  • Pozantı kuzeydoğusu ve Gökbez köyü kuzeyi

Çoban İbrahim Müfrezesi

50

  • Akköprü-Anaşa köyü arası

11. Kolordu’ya ait Müfreze

200

  • Anaşa Köyü ile demir yolu hattı arası ve Tarsus şosesi

Cemal Efe Müfrezesi

50

  • Gökbez köyü güneyi

Çeçeli Kuvayımilliye

200 kişi (tahmini)[1]

  • Akköprü batı kanadı ve Çiftehan’a giden yol üstünde

İki sahra topu

Topçu birliği

18 Nisan 1920 tarihinde yapılan baskında bazı Fransız siperleri ele geçirilmiş olmasına rağmen tel örgüler nedeniyle istenilen sonuç elde edilemedi. Bu esnada etrafı sarılmış olan Fransızlar diğer birliklerle iletişim ve irtibatlarını uçaklarla sağlıyorlardı. 23 Nisan 1920 tarihinde Fransızlara ait bir uçak Pozantı semalarında göründü. Bu uçak, bağlantısı kesilmiş Pozantı’daki Fransız askerleriyle Mersin arasındaki tek muhabere aracıydı. General Dufieux’a ait, “Sizi unutmuş değiliz. Size ve cesur askerlerinize sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Mayıs ayı başında sizi kurtarabileceğimi umuyorum. Ce­saret ve güvende devam ediniz” mesajı uçaktan Binbaşı Mesnil’e ulaştırılmak için atıldı. Bu esnada Türk kuvvetleri yaylım ateşi açarak iletişim bağlantılarını kesmek istedi. Pozantı Fransız Karargâhı da “Abluka edildik. Top mermisi istiyorum. Ölü subay 1, yaralı subay 2, ölü asker 5, yaralı asker 17” mesajını flamalarla uçağa iletmeye çalıştı (Binbaşı Mesnil Hatıraları, 1922).

Pozantı’da çatışmalar devam ederken 23 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığını yaptığı Temsil Heyeti tarafından Ankara’da meclis açılması için toplanıldı (Nadi, 1955). Meclis, Sinop Milletvekili Şerif Bey’in İstanbul’un işgal edilmesi neticesinde yönetimin merkezinin ortadan kalktığı ve Türk milletinin bu duruma çözüm bulması gerektiği ile ilgili bir konuşma yaptıktan sonra açıldı (TBMMZC, 1920a). Millî Mücadele devam ederken açılan Meclis Türk halkının yeni bir dönüm noktası oldu (Özalper, 2015). Güney Cephesi mücadeleleri devam ederken Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bir araya gelen bu oluşum cephelerdeki Türk direnişçilerine büyük bir moral olarak yansıdı.

Fransızlar Tarsus’taki askerî üssündeki birlikleri Pozantı’daki 412. Alayı 2. Taburu kurtarmak için harekete geçti. 28 Nisan’da yapılan bu harekât 2 tabur ve 1 topçu birliğinden oluşmaktaydı. Fransızların kurtarma operasyonu Bayramlı civarında Türk birlikleri tarafından önlendi. Fransızlar 100’e yakın zayiat verdi (ATASE, 2009a). 5 Mayıs’ta ise 11. Tümen komutanı Yarbay Arif, Pozantı’daki mücadelede Fransızları yok etmek için 400 kişilik bir birlikle bölgeye geldi. Beraberinde dört toplu dağ bataryası ve bir makinalı tüfek bölüğü de bölgeye intikal etti. Taarruz yapan birlikler 8 Mayıs’a kadar saldırdı. Fransız birliklerine önemli kayıplar verdirdiler. Yalnız Mustafa Kemal Paşa’nın 11. Tümen’i Düzce’de çıkan olaylar nedeniyle kaydırması bu saldırıyı etkiledi (ATASE, 2009c). 7 Mayıs’ta süren çatışmalarda Osman Mehmet, Himmet İsmail, Karaisalılı Mustafa Ali, Sofulu Köyünden Hüseyin Ali ve Aziziyeli Yusuf Harun Fransızlara esir düştü. Bu 5 esir Binbaşı Mesnil’e bölgedeki durum ve gelişmeler ile ilgili ifade verdi (Binbaşı Mesnil Hatıraları, 1922). Etrafı sarılan Pozantı Fransız birliği bu şekilde bilgi alarak gelişmelerden haberdar olmaya çalışıyordu (Resim-1).

16 Mayıs 1920 tarihinde Adana’daki Fransız piyade tümeninin uçağı Pozantı semalarında göründü. Muhabere aracı olarak kullanılan uçaktan şu mesaj atıldı (Binbaşı Mesnil Hatıraları, 1922):

Pozantı Kumandanına,

20-25 Mayıs arasında şose yolu ile bir yardım kolu Pozantı’yı gelecektir. Yolda uğrayacağı karşı koymalar durumuna göre 20 veya 21 Mayıs tarihleri arasında size ulaşacağını ümit ediyorum. Siz kabil olduğu kadar birkaç gün daha dayanmaya devam ediniz. Bu iş birkaç günlük meseledir. Pozantı’nın cesur müdafilerini, daima büyük sempatilerle düşünmekteyim.

General Dufieux.

19-21 Mayıs 1920 tarihlerinde Albay Gracy komutasındaki Fransız birlikleri Pozantı’daki birliğini kurtarmak için 3.500 kişilik kuvvetle tekrar harekâta girişti. Yunusoğlu-Yeniköy ve Tarsus-Kavaklıhan hatlarından iki süvari bölüğü taarruza geçti. Çırpıklar-Körlü-Boğazağaç bölgesindeki İstihkam Teğmeni Cemal Efe, Türk müfrezeleri savunmaya geçti. Türkler tank engelleyici tuzaklar hazırlayarak ilerleyişi durdurdular (Efe, 1937). Kurbanlı-Yeniköy bölgesine kadar ilerleyen Fransızlar burada yoğun bir şekilde baskı kurmalarına rağmen ilerleyemediler. Cemal Efe müfrezesi, Sinan Tekelioğlu’dan aldığı emirle Koson Deresi’nde dinlenmekte olan Fransız kuvvetlerine baskın yaptı. Zaten ilerleyememenin hüsranı varken üstüne bir de baskına uğramaları Fransızların moralini bozdu. Fransızlar, Tarsus demir yolu hattı boyunca geri çekildiler (ATASE, 2009c). Bu gelişmeden sonra Pozantı’daki taburu kurtaramayacaklarını anlayan Fransızlar uçakla bölgeye mesaj attı. Bu mesajda taburun dağ yollarından ilerleyerek Mersin’e çekilmesini istiyorlardı. Ayrıca mesajın içinde hangi yolları kullanabileceklerini içeren bir kroki de yer alıyordu. Planlanan huruç harekâtının (göç) Gülek Ovası, Namrun, Değirmendere-Karacailyas yolu ile Mersin’e ulaşmak üzerine olması da General Dufieux tarafından önerildi. Bunlarla birlikte dikkat çekmeden huruç harekâtı yapılması ve geride bırakılacak tüm teçhizatın yok edilmesini istendi (Binbaşı Mesnil Hatıraları, 1922). Fransızların moralini bozan bir olayda Kelebek’ten kaçan üç Ermeni’nin Binbaşı Mesnil’e sığındıktan sonra millî kuvvetler hakkında verdiği yanlış bilgi olmuştur. Bu Ermeniler bölgedeki Türklerin silahlı gücünün 60.000 civarında olduğunu söylediklerinden Pozantı Fransız taburunda endişe hâkim oldu (Çelik, 1999).

25 Mayıs 1920 tarihi gecesi Fransız taburu[2] Pozantı güneyi Çuğbeli’den (Pozantı’nın güneybatı kesimi) huruca başladı. 26 Mayıs sabahı Gülek bölgesi İbrahim Paşa tabyası istikametinden gizlilikle hareket ederken Panzınçukuru köylüleri tarafından tespit edildiler. Durumu haber alan bölge halkı hemen silahlanarak tabura baskın yapmak için bir araya geldi (ATASE, 2009b). Çamalan civarında Türk kuvvetlerine yakalanan bir Rum askerden Fransızların yaralılarını bırakarak Pozantı’dan ayrıldığı istihbaratı alındı. Bu haber Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu’na ulaştırıldı. Tekelioğlu, Kâhyazade İbrahim Bey’i görevlendirerek Fransızlara baskın yapmasını emretti. Hacıkırı süvari bölüğü de hızla Çamalan’a destek için harekete geçti. Ayrıca 127. Alay 1. Tabur Komutanı Şefik (Albay Mete), Karaisalı Jandarma Tabur Komutanı Hasan ve Jandarma Takım Komutanı Besim’de Panzınçukuru’na doğru intikal ettiler. Yanlarında bir top ve makinalı tüfek bölüğü de vardı. Bu esnada İbrahim Paşa’nın tabyasından geçen Fransız taburu Elmalı Boğazı mevkisinden ilerleyerek Ağaçkesen Deresi’ne doğru yöneldi. Gülek bölgesinde Fransızları takip eden 44 kişilik Türk kuvvetinin 10’u gözetleme yaparken 34 kişilik diğer grup pusu için boğaza yerleşti. 17+17 şeklinde boğazın iki tarafına yerleşen birlikler havanın yağmurlu ve puslu olmasının da etkisiyle önce ateşe başladılar. Daha sonra Fransız taburuna teslim olmaları yönünde çağrıda bulundular. Bu çağrıyı kabul eden Binbaşı Mesnil ile Karaisalı Jandarma Tabur Komutanı Hasan Karaafet arasında teslim protokolü imzalandı (ATASE, 2009c). Binbaşı Mesnil hatıralarında Türklerin bölgeye fazlaca hâkim olduğunu ve Türk süvarilerin kendilerini bölgede sıkıştırdığını belirtiyordu. Ayrıca 3 günlük yürüyüşten sonra kendilerinde yorgunluk olduğu, soğuk hava ve teçhizatlarını kullanamadıkları için bölgede düzen alamadıklarından dolayı zor duruma düştüğünü ifade etmiştir (Binbaşı Mesnil Hatıraları, 1922). Bu gelişme ile Adana-Tarsus-Mersin tren hattının kuzeyinde düşman gücü kalmadı. Ayrıca bu durum, Türklerin Mondros Ateşkes Antlaşması’nı kabul etmediklerinin önemli göstergesiydi. Türk halkının ve askerlikten terhis edilmiş askerlerin planlı birlikteliğini gözler önüne serdi. Bu tür olaylar Çukurova’da Türklerin nüfus bakımından yoğun olduğunun bir nevi ispatı da oluyordu. Bölge düşmandan temizlendikten sonra Türk direnişçilerinin morali yükseldi.

Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu bölgede yapılan mücadeleyi 29 Mayıs 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya şu şekilde bildirdi (Tekelioğlu, 2012):

Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,

Cesur ve fedakâr Kuvayımilliyemiz Pozantı’dan huruç eden düşmanı, Karboğazı isimli mahalde sıkıştırarak bir süre muharebeyi müteakip teslim olmaya mecbur etmiştir. Ağır ve hafif 100’ü yaralı olmak üzere 650 nefer, biri binbaşı olmak üzere 23 subay esirdir. Yılanovası, Akarca Deresi, Teke Yaylası sırtları cesetle doludur. Düşmanın 200’ü aşkın ölüsü vardır. 5,5’luk 2 top, 8 makineli tüfek, 40 otomatik tüfek, 1000 kadar silah ve hayvan ele geçirilmiştir. Pozantı meselesi iyi bir şekilde halledilmiş olduğundan öbür gün bütün kuvvetimle taarruz ederek morali tamamen bozulmuş olan düşmanı Tarsus’tan temizleyeceğimi müjdelerim.”

Genel Komutan Sinan.

Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu hatıratları dışında askerî arşivlerde 2 top, 8 makineli tüfek, 1000 civarı farklı silah, 13 katana ve 90 katır ele geçirildiği belirtiliyordu. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Yüzbaşı Sinan Tekelioğlu’na şu telgrafı gönderdi (ATESE, 2009):

Devamlı başarınızı tebrik ederim. Adana’nın kurtarılması için tarafımızdan gerekli teşebbüslerde bulunulmaktadır. Fransızlarla yaptığımız geçici mütareke anlaşmasından maksadımız esasen vatanımızı, öz memleketimizi düşmandan temizlemek için hazırlanmaktan ibarettir. Ancak devlet adı altında kabul edilen şartlara uymamanın haysiyet ve namusa aykırı olduğunu bir an hatırdan çıkarmayarak verdiğimiz sözde durmak lazımdır. Fransızlarla görüşmelere devam ediyoruz. İsteklerimizi yerine getirmedikleri takdirde taarruza devam edilmesi için karar vereceğiz. Buradan emir almadan katiyen taarruz etmemenizi ve fedakâr arkadaşlarınıza da durumu anlatarak disiplinin bozulmamasının teminini beklerim.”

Karboğazı’nda Fransız Tabur’unun ele geçirilmesi esnasında Fransızlar “Geçici Mütareke” yapmak istedi. Hâlbuki tabur ele geçirilmişti. 29 Mayıs’ı 30 Mayıs’a bağlayan gece imzalanan mütareke gereği 2 Haziran’da Kozan’ı tahliye ettiler. Demir yolunun kuzeyi Türklerin eline geçerken Fransızlar bazı taarruzlar düzenlese de geri çekilmeye başladılar (Çelik, 2011). Böylelikle bölgede Türklerin kalma isteği ve işgalcilere boyun eğmeyişi Fransızları karar değiştirmeye zorladı. Bölgeden çıkmak gibi birçok planı devreye sokmaya başladılar. Bir bölgede kazanılan askerî zafer diğer bölgelerin silahsız olarak kazanılmasını sağladı. Bu bağlamda Pozantı’da kazanılan mücadele bölgedeki Kozan gibi diğer cephelerin silahsız olarak alınmasına yansıdı.

Millî Mücadele döneminde Türk-Fransız ilişkileri Büyük Millet Meclisi ile yürütülürken askerî alanda gelen başarılar bu ilişkilerin seyrini Türklerin lehine çevirmekteydi. Tüm Anadolu’da olduğu gibi silahlı direniş ve bölgesel savunma hem Mustafa Kemal Paşa’nın hem de Meclis’in elini güçlendirmekteydi. Nitekim bu gelişmeler Yunan ordusunun ilerleyişine yönelik Türk düzenli ordusunun kurulması için zaman kazandırıyordu. Bununla birlikte ülkenin başka bölgelerinde Meclis’e karşı çıkan ayaklanmalarda bölgedeki askerî birliklerin kaydırılması neticesinde avantaj elde ediliyordu.

B.Askerî Zaferden Siyasi ve İdari Birliğe: “Pozantı Kongreleri

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın “Bölgesel Direnişlere Hazırlık ve Örgütlenme Dönemi” olarak nitelendirebileceğimiz kongreler, Mondros Mütarekesi sonrası önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kongreler dönemini iyi anlamamız için Millî Mücadele döneminde yapılan faaliyetleri iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Kongre kavramı İngilizcede “briefing-meeting” sözcükleri olarak Türkçe “toplantı” kelimesiyle aynı anlamı içermektedir. Hâlbuki 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihlerinde Erzurum ve 4 Eylül-11 Eylül 1919 tarihlerinde Sivas kentlerinde yapılan kongrelerin mahiyet (içerik) farkı bulunmaktadır. Sadece bir toplantı olarak kongrelerin değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım değildir (Tanör, 1998). Çünkü Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması ve ağır şartlarda barış görüşmelerini gerçekleştirmesi Türklerin tepkisine neden olduğundan topraklarının işgal edilmesi ve her bölgenin kendi başına kurtuluş çaresi aramaya çalışması nedeniyle bir araya gelmeye başlaması kongreleri ortaya çıkardı. Bu nedenle Mütareke ve bölgesel kurtuluş çarelerinin arandığı dönemlerde yapılan bu oluşumları ayırt etmemiz ve çeşitlendirmemiz gerekmektedir. Örneğin, Muğla vilayetinde 1-5 Haziran, 18 Ağustos ve 20-31 Ekim 1919 tarihlerinde gerçekleşen birçok idari toplantı, kongre ya da 28 Aralık 1919 tarihinde kadınların yabancı işgalini protesto gösterisi de “Kadınlar Kongresi” olarak değerlendirilmektedir. Bu duruma farklı bir örnek ise 16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında yapılan ve Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı “Maarif Kongresi”dir. Görülüyor ki belirtilen dönemlerde yapılan kongrelerin sayıları ve çeşitleri fazladır. Yalnız Erzurum ve Sivas kongreleri ulusal mahiyette toplanma amacı taşıması nedeniyle ön plana çıktı. Bununla birlikte 2 Ağustos 1920 tarihinde Afyon Kongresi ile 5 Ağustos 1920 tarihinde Pozantı Kongresi, Batı ve Güney cephelerini birleştirdiği için ulusal mahiyet taşıdığı görülüyordu. Ayrıca Erzurum ve Sivas kongrelerini düzenleyen kadro, batı ve güney oluşumlarını da gerçekleştirdiğinden öncekilerin devamı olarak değerlendirilebilir.

Meclisin açılması sonrasında Batı Cephesi’ni birleştirmek adına Mustafa Kemal Paşa, 2 Ağustos 1920 tarihinde Afyon’da bir kongre düzenledi. Adı geçen bu kongrenin kayıtları olmamasına rağmen Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta bu kongre hakkında bilgilere yer verdi. Üç gün sonra Güney Cephesi’ni ulusal kurtuluş mücadelesiyle birleştirmek için tren yoluyla Pozantı’ya geldi. Ayrıca Afyon kongresinden farklı olarak 5 Ağustos 1920 tarihinde düzenlenen kongre kayıtlarına ulaşılması önemli bir durum olarak karşımıza çıktı.

Bölgesel bir oluşum olan Çukurova direniş hareketi meclisin açılmasından beri Mustafa Kemal Paşa’nın takibindeydi. Çukurova’da gerçekleşen mücadele esnasında meclis her türlü desteği direnişçilere sağlamaya çalıştı. Bu durum bölge ile meclis arasındaki yazışmalardan ve gönderilen yardımlardan anlaşılmaktaydı. Her iki grubun aralarındaki etkileşim ve iletişim sıkıntılı süreç nedeniyle uzak bir tarzda devam etmişti. Fransızların askerî birliklerinin demir yolu hattının güneyine itilmesi neticesinde ve Ankara’daki meclisin fiilî mücadeleye ağırlık vermeden tüm Güney Cephesi’ni kendisiyle birleştirmek istemesi sonrasında ilişkiler daha belirginleşti. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi (Çakmak) Paşa ve beraberindeki heyet Konya’daki temaslardan sonra (TBMMZC, 1920b) bölgeye gelerek 5 Ağustos 1920 tarihinde Pozantı’da kongreyi başlattı. Kayseri, Niğde, Bor, Ulukışla, Ereğli, Çamardı, Mersin, Tarsus, Gülek temsilcileri ve Adana’nın işgal altında olması nedeniyle Çukurova bölge halkı Pozantı’da hazır bulundu. Ayrıca Güney Cephesi’ndeki birlik ve müfreze komutanları da bu kongreye katıldılar. Toplantının burada yapılmasının en önemli nedenlerinden birisi kentin o dönemde güvenli olmasıydı. Mustafa Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşı devam ederken Pozantı’nın stratejik konumunu biliyordu. Pozantı lokasyonu Suriye, Irak, Yemen ve Filistin gibi cephelerin ikmalinin yapıldığı ve lojistik destek sağlandığı kuzey-güney geçiş noktasında yer alan bir istasyondu. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa kongreyi Pozantı’da yaparak bölgeye önem verdiğini de ortaya koymuştu (Arıkoğlu, 1961). Bununla birlikte Fransızlar Mustafa Kemal Paşa’nın sıcak cephelere kadar gelmesini şaşkınlık ve endişe ile karşılamışlardı. Bir anlamda Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın etkinliğinin ortaya çıktığının da kanıtı Pozantı Kongresi olmuştu.

Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşa ile yöre eşrafı dışında kongreye katılanlar şunlardır: “Bekir Sami Bey, Adana milletvekili ve Divan-ı Harp Reisi Dr. Eşref Bey, Adana milletvekilleri Zekai Bey, Abdullah Bey, Mehmet Hamdi Bey, Mersin milletvekilleri İsmail Safa Bey, Selahattin Bey, Muhtar Fikri Bey, Kozan milletvekilleri Dr. Mustafa Bey, Dr. Fikret, Hüseyin Bey, Cebelibereket (Osmaniye) milletvekilleri İhsan Bey, Rasim Bey, Faik Bey, Özel Kalem Müdürü Yahya Hayati Bey, Ankara, Sivas ve Kayseri heyetleri ile birlikte bazı komutanlar” (TBMM, 1993).

5 Ağustos 1920 tarihinde yapılan kongrenin birinci oturumunda Anadolu genelindeki durum değerlendirildi ve Güney Cephesi’nde yer alan Çukurova’nın bir an önce düşmandan temizlemesi gerekliliği ortaya kondu. Bununla birlikte işgale uğrayan bölgelerin kurtarılması adına birkaç fikir ortaya atıldı ve bu planlar için askerî malzeme desteği (yaklaşık 500 adet silah ve cephanesi) Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyetten istendi (Ayhan, 1963). Bölge halkının bu talepleri olumlu karşılandı ve Malatya’dan bu malzeme ihtiyacının karşılanması için Hulusi (Akdağ) görevlendirildi (Hatipoğlu, 2011). Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı ve Yeni Adana Gazetesi sahibi Ahmet Remzi Bey Adana bölgesinde Ermenilerin yaklaşık 200-225 Türk’ü vahşi bir şekilde şehit ettiğini belirtti. Fransızların bu zulümlere ses çıkarmadığını da ekledi. Mustafa Kemal Paşa ise “Bu şehitlerimiz vatan kurbanıdır ve bize hız vermişlerdir. Tanrının inayetiyle düşmanı topraklarımızdan kovduktan sonra bu ve buna benzer bütün acılarımızı unutacağız” cevabını vererek morallerini yüksek tutmalarını istedi (TBMM, 1993).

İkinci oturumsa Adana bölgesindeki idari yapılanma ile ilgiliydi. Bölge temsilcileri Mustafa Kemal Paşa’ya Pozantı’nın liva merkezi olması isteğinde bulundular. Bu isteğe Mustafa Kemal Paşa “Güzel Adana şimdi işgal altındadır. Biz burada yeniden bir vilayet teşkilatı kuralım. Bu suretle Adana’yı burada millî bir hareket merkezi ve vilayet teşkilatı olarak vücuda getirmiş oluruz. Böylece bütün kaza ve nahiyeleri de buradan, bir elden idare etmek imkân dâhiline girer. Bu düşman için daha büyük endişeler hasıl eder” diyerek bir teklif sundu ve ardından kendisi de şu ikinci öneriyi bildirdi: “Aranızdan bir heyet seçilsin. Bu heyet vilayetin mülkî amirlerini bir liste hâlinde tespit etsin. Bu listeyi umumi heyetin reylerine arz edelim. Liste umumi heyetinizce tasvip edilirse, vilayetin mülkî amirleri de seçilmiş ve derhâl vazifeye başlamış olacaklardır.” Ayrıca bölgeye atanacak valinin seçimle işbaşına geçmesini istedi. Böylelikle millî mücadeleyi olumsuz etkileyecek yanlış kararlardan uzak olunabileceğini ortaya koydu (Göyünç, 1985). Bölge halkından seçimle işbaşına geçecek kişinin belirlenmesi Mustafa Kemal Paşa’nın millî iradeye verdiği önemi gösteriyordu. Ahmet Remzi Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya İsmail (Özler) Bey’in vali olarak atanması teklif etti. Fakat İsmail Bey bunu diğer görevleri nedeniyle kabul edemeyeceğini iletti. Kırıklı’dan Süleyman Bey ve Karaisalı’dan Menemencioğlu Adil Bey’in bu teklifin doğru olacağını yinelemeleri üzerine İsmail Bey “Paşam bir şartla kabul ederim. Yerime asıl vali gönderilinceye kadar vekil olarak görevde kalırım” diyerek kabul etti. Akabinde Pozantı livası idari yapısı şu şekilde oluştu (Çanak, 2014): “Vali Vekili İsmail Safa Bey (Özler), Mektupçu Süleyman Faik (Çelik), Kadı Kadızâde Feyzi (Oldaç), Defterdar Vekili Hasan (Aktaş), Sıhhiye Müdürü Dr. Osman Hayri (Kasal), Maârif Müdürü Muallim Agâh (Doğrul), Ziraat ve Orman Müdürü Halil, Tapu Müdürü Mustafa Nuri, Jandarma Kumandanı Binbaşı Cemil, Polis Müdür Vekili Komiser Mahmud ve Belediye Başkanı Dıblanzâde Mehmet Fuad.”

Kongrenin devamında idari teşkilat dışında şu şekilde diğer atamalar yapıldı: “Mersin Mutasarrıflığına Rauf Bey, Osmaniye Mutasarrıflığına Hüsnü Bey, Kozan Mutasarrıflığına Abdulaziz Naim Bey, Tarsus Kaymakamlığına Şükrü Bey, Karaisalı Kaymakamlığına Saadettin Bey (Beybaba), Ceyhan Kaymakamlığına Çerkes İbrahim Bey, Kadirli Kaymakamlığına Sadi Bey, Yumurtalık Kaymakamlığına Tevfik Bey ile Feke Kaymakamlığına Feyyaz Bey.” Bununla birlikte Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Remzi Bey’in görevine devam etmesi uygun görüldü. Adı geçen cemiyetin merkezi Pozantı’ya taşındı (Ayhan, 1963). Mustafa Kemal Paşa kongrenin sonunda katılımcılara beyanname niteliği bulunan şu şekilde bir konuşma yapmıştır (Http://www.pozanti.gov.tr/ataturkun-pozantida-yaptigi-tarihi-konusma, 2021):

Adana’nın Sayın Müslümanları,

Siz Fransızlar tarafından insanlık haklarına ve adalet icaplarına tamamıyla aykırı olduğundan, mütarekenamenin yırtılması üzerine, gözlerinizi bir tar

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mobil Teknoloji Haberleri Teknoloji Haberleri Web Hosting