SOBA DEMİRİ (Öykü)
Aniden ekran karıncalandı. Yayın koptu. Hemen bildik tabi, pencereden ıslık çalan poyrazın,
bizim anteni çarkıfelek gibi döndürdüğünü.
Bayrak çağının ucuna takılmış o balık kılçığını andıran alüminyum antenimizin,
karasal yayın uydusuyla göz teması kesildi demekti bu.
Ailece Bizimkiler’in en can alıcı sahnesine bütün duyu organlarımızla kitlenmişken
ve Cemil de dikiş makinesinin başında yaşlanan karısına
-Sevim koş! Katil geldi, şimdi Sabri Bey’le kıyameti koparacak!
dediği an, bizim göbeği arkasında olan televizyonumuzun ekranı karıncalanıverdi.
Ekran, yere dökülmüş çay şekerine, milyonlarca karınca çoñuşmuş gibi oldu.
Oflamalar… Ahlamalar… mıymıylanmalarla… O an gözlerimiz babama bir dilenci masumiyeti ile bakakaldı. Babam da omzuna gocuk almadan ve üşümekten tir tir titremeyi göze alıp
dış kapıya doğru adımlarken bir dal Maltepe yakmayı unutmadı.
Damdaki ayazda o sigara ısıtacaktı çünkü onu. Dama çıkıp anten direğini çevirmeye başladı yavaş yavaş.
Çünkü bu iş radyonun tırtıklı yuvarlak düğmesini milim milim çevirirken
cızırtısız bir türkü bulmakla ikiz kardeşçesine benzer bir işti.
Şimdi Cemil gibi camdan bağırmak sırası bana gelmişti.
İçeri soğumasın diye azıcık kındırdığım pencereden kulak kepçemi dışarıya verip babamın
-Oldu muu! Oldu muuuğ!!! Ya şimdi nasııııl!?”
sorularına sıra dudağımı pencereden dışarı ayaza uzatarak
-Yok..! Yook..! Az daha çevir babaağ! Biraz dahaaa! Hah!Şimdi cam gibi olduuğ! Hiç kıpırtdatma!!!
diyerek bizim antenin evimizin karşısındaki dağda bulunan karasal yayın uydusuyla
göz göze geldiği ânı babama bağırarak duyurmaya çalıştım.
Sesimin yarısını Pozantı poyrazı alıp dağlara kaçırırken diğer yarısı babamın kulağına anca ulaştı.
Onca üşümeye rağmen Cemilli, Sabrili ve Katilli o hararetli Bizimkiler sahnesi çoktan kaçmış,
yerine Milliyet gazetesinin 999 kupona 39 ekran AKAI marka tv verdiği reklamı oynamaya başlamıştı.
Reklam arasında kuzineye attığımız patates ve soğanları yokladı annem
elindeki ucu kancalı soba demiriyle.
Kaşları ve gözleri hafif büzüşerek pişen nevaleleri çıkardı dikkatlice.
Biraz soğuduktan sonra çay tabağındaki tuz ve sumak karışımına buharlanan patatesi bandırıp
tavşan dişlerimize ürkek bir keyif yaşattık.
Tabi ilik gibi pişen soğanın cücüğünü çıkarmak iki parmağımızın arasındaydı. Onu da sıkıp çıkardık.
Soba demiri demişken dirseklerim ve kaval kemiklerim şimdi gene sızladı.
Olsun!
Ellerine sağlık anacığım!
Ele avuca sığmaz olup seni sinir küplerine bindirdiğim zaman,
eşek sudan gelinceye kadar kemiklerime verdiğin o demirli manifesto hâlâ iliklerimde saklı duruyor.
Hiçbir eğitim böylesine hızlı ve kalıcı olmadı on altı yıllık okul hayatımda.
Okuma yazma bilmeyen en iyi öğretmenimdin sen..!