Dolar 28,9846
Euro 31,2142
Altın 1.864,65
BİST 7.913,76
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana 19°C
Az Bulutlu
Adana
19°C
Az Bulutlu
Pts 18°C
Sal 19°C
Çar 19°C
Per 19°C

TÜRK MÜSLÜMANLIĞI

17 Kasım 2014 01:41
18

Ya da Müslümanlığın Türkleşmiş hali…

Biz Türklerin Şamanizm (Göktanrı İnancı)’den İslamiyet’e geçişi

yüzyıllar öncesine dayansa da günümüzde Şamanizm’den kalan

birçok gelenek, inanç ve ritüelleri günlük hayatımızda hala yaşıyor ve yaşatıyoruz.

Şimdi “Nasıl yani yahu? Biz Gerçek Müslümanlarız.

dediğinizi duyar gibiyim

ama sakin olun ben İslamiyete ya da müslümanlığa ithamda bulunmuyorum.

Ben de Elhamdülillah müslümanım.

Zaten bütün bunlar size o kadar çok tanıdık

ve bilindik gelecek ki

bana yazımın sonunda hak vereceksiniz.

Şimdi buyrun okumaya devam edin.

Biz, İslamiyeti kabul ederken

aynı zamanda İslamiyet’ten önceki Gök-tengri inancımızdan kalan

tapınmalarımızı da yeni dinimiz İslam’a sindirdik.

Böylece milli kültürümüzü asırlarca yaşattık ve  asimilasyona uğramadık.

Zaten şu durumlar da su götürmez bir gerçektir ki

haram-helal, yalavaç (peygamber),

cennet (uçmag)- cehennem (tamu),

tevhid yani tek tanrı inancı gibi Göktanrı ve İslamiyet arasındaki

önemli inanç benzerlikleri

bizim İslam’ı benimsememizi kolaylaştıran unsurlar olmuştur.

Bu konuda Türkoloji dünyasında hala tartışma konusu olan

“Oğuz Kağan’ın Türklere gönderilmiş bir yalavaç olduğu”

savını hatırlatsam bu ortak inançların kökenine

biraz daha ışık tutmuş olacağım diye düşünüyorum.

İşte Müslüman olduğumuz halde sebebini bilmeden

ama inanarak yaptığımız ve bize  “vay bee!” dedirtecek

Şamanizm’den kalma yaşayan inançlarımız:

Su dökerek uğurlama:

Gidenin arkasından su dökmek eski Türklerdeki

su kültünün doğurduğu bir adettir. Su saflığı ve temizliği temsil ederken

aynı zaman da gurbete giden kişinin evine, yurduna

su gibi hızlı dönmesini dileklendirir.

Mum:
Câmi avlularında mum yakılması,

Cemevlerinde Çerağ yakılması,

ağaçlara bez ve çaput bağlanması da

Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

Tahtaya Vurmak:
Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda

tahtaya kapı çalar gibi üç kere vurulması da

kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek

amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır.

Bazısı Kızılderililere de geçmiş adetlerdendir.

Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazı’nın

aşırı soğuktan dolayı donduğu ve iki ırk arasındaki iletişimin

karşı yakalara yürüyerek geçilmesiyle kurulduğu tezi kabul edilir.

Zira Kızılderililer de bizim gibi başımıza gelebilecek

kötü olaylardan bahsederken “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.

Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir.

Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen

“Kut Kuyma” adını vermişlerdi.

İnsana musallat olan kötü ruhların

olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak

çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Kırmızı Kurdele:
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele ya da kırmızı tülbent

Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir.

Bu kırmızı kurdela ya da tülbent

anneyi ve yeni doğan bebeği,

albız denen şeytana karşı koruduğuna,

özelikle Alevilik’de gözlemlenen mezarın başına bağlanan

kırmızı kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır

 

Ay:
Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında

yere diz çökerek niyaz edilmekte,

gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak

dilekte bulunulmaktadır.

Yeni ayın yeni umutlara ve

yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür.

Bu olgu da Türklerin eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır.

40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh,

bedeni 40 gün sonra terk etmektedir.

Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır

ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer.

Manas destanında olduğu gibi,

Dede Korkut hikâyelerinde de kırk yiğitler görülmektedir.

Kırgız türeyiş efsanesinde de,

Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile

kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı.

Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi.

Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler,

kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer.

Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler,

ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler.

Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır.
İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir,

üzerinden kırk tane kıl koparılır,

ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.

40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır.

Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi

dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir.

İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra

Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin,

Hz. Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını

Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının,

eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra

cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının,

Hıristiyanlar’ın Paskalya’ya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının,

Ayasofya Camii’nin zemin katında 40 sütununun

ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde

o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.

Mezartaşı:

Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır.

Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin,

eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin

yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir.

Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu

bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine

ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır.

Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar

Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar.

Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra

ruhlarından medet ummak

mezarları kutsanmış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir.

Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin

ziyareti ve bunlardan medet umulması da

bu inancın devamı olarak ortaya çıkmıştır.

Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur,

aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp,

üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları

ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir.

Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne

Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da,

belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.

Arap dünyasında mezar taşı yoktur.

Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir.

Kutsanması günahtır.

Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi

İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.

Dilek tutma:
Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka

bir de kansız kurbanlar vardır.

Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan

bezler, çaputlar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama

ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

Ölüm:
Şamanizm’de köpek, ruhun yaklaştığını uzaktan

ac bir ulumayla haber verebilmektedir.

Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır.

Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır.

Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına

ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

Kubbe:
Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur.

Nazar:
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu

çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu

ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine,

kötülük yaptığına inanılır

Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır.

Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Halı Kilim Desenleri:
Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi

yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı.

Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler

Şaman giysilerinin izlerini taşımaktadır.

Müzik:
Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır.

Müziksiz bir ayin düşünülemez.

Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin

müzikle okunması günahtır.

Şaman geleneğinin devamı olarak

Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır.

Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.

Not: bu yazım ilk olarak 17 Kasım 2014 günü 5 AĞUSTOS gazetesindeki köşemde yayımlanmıştır.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
10 Kasım 2014 01:50
22 Şubat 2008 01:56
13 Ekim 2021 00:09
28 Ocak 2016 01:47
23 Aralık 2009 01:45
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mobil Teknoloji Haberleri Teknoloji Haberleri Web Hosting