Veba Değil Harem Geceleri
“Harem Geceleri” olacakken “Veba Geceleri” olan büyük bir fiyasko..!
-Bir Osmanlı Hanedan Magazini-
Son dönem Osmanlı hanedan üyelerinin başından geçen (çok da merak uyandırmayan) olayları yazmanın planlarını yapan (ki bence gayet öyle görünüyor) Orhan Pamuk, son anda dünyayı büyük bir korku ve paniğe sürükleyen “Covid 19” salgınının çıkmasıyla kafasındaki tarihi konuya güncellik katacağını düşünerek veba ile özdeşleştirdiği ve reklamlarla (empozeyle) anında popülerleşen (kapitalist: krizi fırsata çevirme zihniyetiyle yazdığı) romanı, pardon “TARİH”i!
Osmanlı ailesinin magazini olan roman bana daha çok gazetelerdeki üçüncü sayfa haberlerini çağrıştırdı. Günümüz kof magazin haberlerinden sıkılanlara farklı bir tercih sunuyor.
Kanaatimce yazar, hali hazırda bir roman yazmaya başlamış, bu roman Pakize Sultan’ın kurmaca mektupları üzerinden Osmanlı çöküş dönemini anlatmak istediği bir taslak iken; geçen yıl bütün dünyayı saran salgından hareketle, o dönemin salgını vebayı hatırlamış olacak, bunu eserin kurmacasına katarak bir nevi nemalanmış. Öyle Tosunbank gibi ya da kripto para gibi riskli işlere yatırım yapmamış. E tabi kurnaz adam. Ne de olsa alnında “NOBEL” etiketi var. Kendisi, “duvara muz yapıştırma” akımının edebiyat dünyasındaki temsilcisi. O, duvara muz değil; “COVİD 19″u yapıştırdı. Tuttu mu? Elbette tuttu. Çünkü her şey hazırdı tutması için.
Beklediğim edebî lezzeti asla bulamadım. Söyleyiş farklılığı, imgelem, kelime danslarını kısaca “vaayy bee” diyeceğim hiçbir edebî cümle ya da söz varlığı yoktu.
Ayrıca roman tekniği olarak da ele aldığımızda ortada sadece fictiv alem denilen yani kurmaca/ yapay/ hayali bir ada, olay örgüsü ve karakterler var. Sokaklar, caddeler ve meydanlar hariç olay ve özellikle de kişiler çok sığ. Ben Orhan Pamuk diyince derin psikolojik tahliller, iç çatışmalar, bunalımlar vs düşünürdüm. Ama bütün bunlardan hareket ettiğimizde sipariş üzerine alelacele, hebele hobala yazılan bir roman olduğunu görüyoruz. Dediğim gibi Korpnavirüs salgınını (krizini) fırsata çeviren sahte bir roman denilir ancak bu kitaba.
Ve hemen her eserinde yaptığı gibi bu eserinde de “Türklük ve Türk değerlerini” aşağılama, değersizleştirme rolünden ve misyonundan geri kalmamış. Veba Geceleri’nde ise milletimizin ve devletimizin büyük değeri “ATATÜRK”ü hedef almıştır. Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ve yaptığı işleri yarı açık, yarı gizli bir şekilde (Kolağası Kamil karakteri ve hayat hikayesi içinde) küçümsemiş, basite almış hatta resmen dalga geçmiştir. Bu detaydan hareketle şunu söyleyebilirim ki demek ki Orhan Pamuk’un birilerine olan borcu hâlâ bitmemiştir. Biteceğe de benzemiyor zaten. Pamuk bence her daim Batı ve Batı Lobisine gebedir. Gebe kalmaya da devam edecektir. Çünkü o bizden olmayı değil; onlardan olmayı tercih etmiştir. Bir nevi içimizdeki şeytanı temsil etmektedir.
Bazı olayları okura kabullendirmek için yani “zorlama ve saçmalık” olmaktan kurtarmak için “tarihçiler”e pas atmış. Yani yazar “yazarlık beceriksizliği”ni onlara yüklemek istemiş. Bu çok kurnazca bir davranıştı ama ben yutmadım.
Pamuk’un “Edebiyat Bilgi ve Teorileri” dersinden de sınıfta kaldığını söyleyebilirim çünkü “Mesnevi’den dörtlükler okur gibi” şeklinde bir ifade kullanmış romanda. Bu ifade yazarın Mesnevî’nin beyitler halinde yazıldığını bilmediğini gözler önüne sermiştir. (Yoksa Mesnevî’yi hiç eline almadı mı yoksa!?)
Daha fazla uzatmadan büyük bir hayal kırıklığı ve “şişirilmiş bir eser” olduğunu söyleyip daha fazla zamanımı çalmasına fırsat vermek istemiyorum.
OKUMAYIN, DEĞMEZ!