İki Farklı Kimlikte Bir Adam: Hem Gazeteci Hem Müfettiş
Jakobenist ve seküler zihniyetin zincirlere vurduğu beyinler, Türk- İslam Dünyası’nda ne barinabilir ne de ekmek yiyebilir. Her gün midelerini alkolle dolduran ve rakı masalarında uyuşan kafalar, kendini Atatürk’ün savunucusu sanıp “Atatürkçülük kalkanı”nın arkasına gizlenerek piyasaya çıkanlar hem topluma hem Atatürk’e hem de ülkeye zarar vermekten başka bir şey yapmış değildirler!!!
Neden konuyu Atatürk’e bağladın ki? Diye sorar gibisiniz. Çünkü bu çürük zihniyet her zaman laiklik sloganları ve irtica korkularıyla İslamiyet’e cephe aldı. Ve bu uğurda İslam’ın bütün unsurlarına kendilerince savaş başlattılar. Bununla da kalmayıp kendilerini rejimin bekçisi ilan ettiler. Sorulunca da ATATÜRKÇÜYÜZ dediler. İşte bu yüzden konuyu Atatürk’e bağladım. Aslında bağlayan da ben değil onlar. Çünkü Atatürkçülük bu kadar basit bir öğreti değil. Kalıbımı basarım ben bu can çekişen zihniyete sahip olanlardan daha ATATÜRKÇÜ ve daha CUMHURİYETÇİYİM. İddia ediyorum, ben onlardan daha iyi okuyup anladım Atatürk’ü ve cumhuriyeti.
Lafı çok uzatmayacağım. İşte bu jakobenist ve seküler zihniyetin en son ortaya çıktığı yer Cumhuriyet Bayramı oldu. Pozantı Anadolu İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin başörtüsünü, kılığını, kıyafetini hatta kıyafetin rengini dahi sorgulayarak meydana çıktı bu can çekişen zihniyetin “yılmaz neferleri?!” Öğrencilerin kıyafeti cumhuriyet coşkusuyla hiç bağdaşmıyormuş… muş… ve bu görüntüyü de okurlarının anlayışına bırakıyormuş… muş…
Allah… Allah… Acaba Pozantılı okurları ben mi tanımıyorum yahu?! Yoksa Pozantı’da Yahudi ve Hıristiyanlar mı yaşıyor? Ya da Budistler mi türedi bilmediğimiz sokaklarda..!
Yani okurların anlayışına bıraksan ne olacak!?? Çok mu büyük iş başardın… Okurlarından telefondan tebrikleri mi aldın?? Gerçi almışsındır elbet 2-3 tane. O da rakı masasında birlikte uyuşup sızdığın kafalardır yani!! Ne olacak!
Peki kendisini cumhuriyetin bekçisi ilan eden bu zihniyet hangi büyük fotoğrafı göremiyor şimdi biraz da bunu ele alalım. O köhnemiş ve uyuşmuş kafalara tek sorum var: Kurtuluş Savaşı’nda; cepheye kağnıyla ekmek, aş götüren, mermileri doldurup taşıyan ve gerektiğinde de bir erkekten bile daha cesur savaşan ninelerimizin başı nasıldı?
Haklarının ödenmesi mümkün olmayan ve mübarek elleri öpülesi bu ninelerimiz;
yazmasını, tülbendini ve yemenisini evde mi bırakmıştı Allah aşkına?!
Elbette o şanlı ve mübarek nesilden böylesine gurur verici evlatlar doğacaktı..!
Ne kadar yazarsam yazayım onlara kâr etmez elbet.
Çünkü beyinleri bağnazlıklarıyla ve tabularıyla dolmuş ve donmuş haldedir.
Bunlar için en güzel söz “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!”
Bunlar; hangi milletin, hangi toplumun içinde yaşıyorlar acaba gerçekten anlamak mümkün değil!
Ama gazeteci olmak:
Gazeteci olmak imam hatip liselerine ve bu okulun öğrencilerine – öğretmenlerine düşman kesilmek midir?
Gazeteci olmak kendini milli eğitim müfettişi mi zannetmektir?
Gazeteci olmak haddi aşarak sırf bazı kesimlere yaranmak için kendince aba altından sopa göstermek midir!?
Oldu be… Gel o zaman bir de dersleri teftiş et!!!
Aslında sen artık Pozantı’yı yavaş yavaş terk et..!
NOT: BU YAZIM İLK OLARAK 6 KASIM 2014 GÜNÜ İMTİYAZ SAHİBİ YUNUS AYTEKİN OLAN 5 AĞUSTOS’TA YAYIMLANMIŞTIR.