Dolar 28,9846
Euro 31,2142
Altın 1.864,65
BİST 7.913,76
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana 19°C
Hafif Yağmurlu
Adana
19°C
Hafif Yağmurlu
Pts 18°C
Sal 19°C
Çar 19°C
Per 19°C

O bizi hiçbir zaman kandırmadı…

30 Haziran 2022 00:19 | Son Güncellenme: 3 Kasım 2023 00:20
44

Tarih boyunca fikirlerini kabul ettirmek ve iddialarına destek bulmak isteyen bazı insanlar kendilerinin doğaüstü güçlerle irtibatta olduğunu, gizemli ve sırlarla dolu bir hayat yaşadığının imajını vermek suretiyle kitleler üzerinden güç ve menfaat devşir

O BİZİ HİÇBİR ZAMAN KANDIRMADI

Tarih boyunca fikirlerini kabul ettirmek ve iddialarına destek bulmak isteyen bazı insanlar kendilerinin doğaüstü güçlerle irtibatta olduğunu, gizemli ve sırlarla dolu bir hayat yaşadığının imajını vermek suretiyle kitleler üzerinden güç ve menfaat devşirmeyi başarmışlardır. Zira insanlar doğada meydana gelen olaylar üzerinden anlamlar çıkararak can yakıcı olayları azap ve ceza, insana huzur ve mutluluk veren olayları da mükâfat olarak adlandırmışlardır.

Kâinatın işleyişine dair bilgiler elde eden, sırlarını keşfeden bazı uyanık insanlar halkın cehaletini kullanarak sahip olduğu bilgi üzerinden insanları tehdit etmişler, korkutmuşlar ve insanları aldatarak bu malumatı tahakküm aracı olarak kullanmışlardır. Zulüm çarkı içerisinde devletleşme sürecinde elde ettikleri fen ve teknolojiyi kullanarak toplumları çoğu defa aldatmışlar ve köleleştirip üzerlerinde büyük katliamlar gerçekleştirmişlerdir.

Yıllarca dini kullanarak sureti haktan görünen ve ele geçirdiği ilk fırsatta milletimize darbe yapmaya kalkan terörist başı, kendisiyle görüşmeye gelenlerin bulunduğu bekleme salonunda insanların konuştuklarını dinleme cihazı sayesinde öğrendikten sonra görüşme başlayınca onlara az önce konuştukları konular üzerinden sohbet başlatması karşısında misafirler şaşkınlıklarını gizleyemeyip sözde büyük keramet sahibi Allah dostu ile görüştüklerine inandırılmış, kalbinden geçenleri dahi okuduğu varsayımı ile hipnoz edilen zavallı insanları hiç düşünmeden verilen emirleri yerine getiren köleler haline getirmişlerdir.

28 Şubat post modern darbe döneminde sahte bir şeyh ve etrafında toplanan müritler oluşturuldu. Bu sefer hedefte cemaate adam toplama değil, gerçek İslam’a hakaret edip toplum önünde İslam’ı ve müntesiplerini aşağılama vardı. Daha önce uyuşturucu kullanan birisine sakal bıraktırılıp, bazı dersler verildi. Hemen şeyh elbisesi giydirilip zengin bir işadamının kızıyla evlendirildi. Bu sahte şeyh etrafında topladığı yalancı müritleriyle zikir çekmeye, sözde ders vermeye başladı. Görüntüler basına servis edilerek güya Müslümanların göründüğü gibi olmadığı, özlerinde insanları aldattıkları imajı sinsi bir şekilde işleniyordu. İşte bu şeyh için Singapur’dan nesnelerin hareket ettirmesini sağlayan uzaktan kumandalı bir cihaz siparişi verildi. Sahte şeyh Allah dediği zaman sağ elini sol kolundaki saate vuruyor ve müritlerin önündeki post yürüyordu. Hâlbuki yalancı şeyhin koluna kumanda takılmış ve postun altında otomatik nesneleri yürütecek aparat yerleştirilmişti. Basında bu tür sahte gündemlerle insanlar uyutulurken gizli mahfiller düğmeye basmışlar Müslüman topluma hem korku pompalanıyor hem de dinden uzak modern yaşam ve içinde yapılmaya zorlanan hayat tarzı çağdaş tabu olarak dayatılıyordu.

Amerika’yı keşfetmek üzere yola çıkan İspanyol kâşif Kristof Kolomb muharref tevratı ezbere bilecek kadar bir dindar bir Yahudi’dir. Kristof Kolomb aslında sömürgeciliğin ve koloniciliğin yeni arayışları kapsamında Katolik kralların emriyle baharat yolundan pay almak için Hindistan adalarına yeni keşifler yapması için gönderiliyordu.

Yeni dünyayı keşfe yelken açan Kristof Kolomb Haziran 1503’te gemilerin zorunlu tamiratı için Jamaika’ya uğrar. Oradaki yerliler tamirata yardımcı olur, gemi tayfasına yiyecek içecek verir. Ancak aradan aylar geçmesine rağmen tamirat bitmez. Üstelik gemi tayfası, yerlilerin yiyeceklerini yağmalamaya başlamıştır…

Bu duruma kızan yerliler, yardımı ve yiyeceği keser. Çaresiz durumdaki Kolomb, o dönemlerde gemilerde bulunan ve yıldız pozisyonlarını da içeren takvimi karıştırırken, ertesi gün Ay tutulması olduğunu öğrenir. Aklına parlak bir fikir gelir ve hemen yerlilerin şefine gider…

Şefe, Tanrı ile haberleştiğini ve Tanrı’nın yardımın kesilmesine çok kızdığını, bu kızgınlığını da Ay’ı kan kırmızıya çevirerek göstereceğini söyler.

Ertesi gün akşam Ay tutulması başlar ve Ay’ın rengi tutulmadan dolayı kızıla döner. Kolomb’un oğlu, o anı günlüğüne şöyle yazmış:

“İnleme ve feryatlarla birlikte, her yerden gemilere doğru geldiler, yiyecek ve içecekler getirdiler, Tanrı’ya onları affetmesini söylemesi için amirale yalvardılar”

Kolomb kum saatine bakar, 48 dakika süren tutulma bitmek üzeredir. Onlara Tanrı’nın kendilerini affettiğini ve Ay’ı birazdan normal rengine çevireceğini söyler…

Tutulma biter, Tanrı tarafından affedilen yerliler de mutludur, evrenin işleyişini bilen Kolomb da: “Cehalet her zaman köleliği getirir.” der.  Yani “fırsatını bulunca akıllı ve bilgili insanlar cahil insanları aldatma hakkına sahiptir” anlamına gelen bu sözü söyler.

Kristof Kolomb’dan  8 asır önce yaşayan Peygamberimiz oğlu İbrahim’i kaybetmişti. O gün de güneş tutulması yaşanmıştı. On altı aylık yavrusu ibrahim’i kendi elleriyle toprağa verirken gözlerinden yaşlar boşandı. Sahabe niçin ağlıyorsunuz dediğinde: “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi mahzun etti” buyurmuştur. Acısı bir taraftan devam ederken insanlar İbrahim’in vefatından dolayı güneş tutulması yaşanmıştır demeye başladılar bunu duyan Peygamberimiz koşarak mescide geldi ve insanlara şöyle seslendi: “Ey insanlar! Biliniz ki, güneş ve ay; Allah’ın (ayetlerinden) kudret alâmetlerinden ikisidir. Bir kimsenin vefatı veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar. Bunları tutulmuş gördüğünüzde, hemen mescidlere gidiniz. Böyle bir durumla karşılaşırsanız namaz kılın, Allaha dua edin.” (Buhârî, Küsûf 1.)

Hz Peygamber eğer bidat ve hurafe anlatan birisi olsaydı “ciğerparem İbrahim’in ölümüne güneş ve ay bile dayanamadı onlar da yas tutuyor benimle…” diyerek acısını ajite edip insanların kendisine daha çok saygı ve itibar göstermesini sağlama adına bunun istismarını yapabilirdi. Öyle ki müşrikler ile Yahudi ve Hıristiyanlar nezdinde itibarını yükseltme ve davasının haklılığını ispat etme yönünde son derece kullanılmaya müsait bir doğa olayını menfaati doğrultusunda kullanabilirdi. Halk zaten güneşin tutulmasını İbrahim’in vefatına bağlamış böyle olduğuna inanmıştı.  Ama Peygamberimiz acısını bir tarafa bıraktı. İnsanların bidat ve hurafelerle hareket etmesini istemedi. Kâinatın işleyişinin Allah’ın tasarrufu altında olduğunu, hiç kimsenin ölmesi ve acı görmesi karşısında vazifelerinden bir an geri kalmayacağını ifade etmiştir.  Bu olay bile Peygamberimizin peygamberliğine en büyük delildir. Astronomi ve uzay bilimlerine dair insanlığın müktesebatının çok zayıf olduğu, bilimsel bilgilerin neredeyse toplumda geçerli olmadığı bir dönemde Peygamberimiz bu olay karşısında bilimsel ifadelerle konuşmuş, güneş tutulmasının Allah’ın yeryüzüne koyduğu ilahi yasalar çerçevesinde gerçekleştiğinden söz ederek bu olayın matematiksel ve takvimsel bir hesap doğrultusunda meydana geldiğini söylemiştir.

Ateistlerin ve İslam düşmanlarının her defasında Peygamberimizin cahiliye hayatı yaşayan Arapları safsatalarla aldattığını, dolayısıyla onları bidat, hurafe ve akla mantığa uymayan dogmalarla kandırdığını iddia etmişler, kendilerinin ise modern dönemde bilimsel çalışmalarla çağa yön verdiklerini söylemişlerdir.

Hâlbuki Avrupa Rönesans’ının öncülüğünü yaparak, bilimsel ve rasyonel düşüncelerin dönemi olan aydınlık çağın kapısını aralayan, aydın, akılcı, modern ve çağdaş gördükleri Kristof Kolomb, Peygamberimizden 8 asır sonra yaşadığı 16. asırda bidat ve hurafeye sarılarak öğrendiği bilim ve fenni insanlara tahakküm aracı olarak kullanmış ve o saf insanları aldatarak mallarını ele geçirmesini bilmiştir.

21. asırda gazetelerin magazin sayfalarında dert dinleyen “Melahat Abla”lar hala insanların şans ve fallarına bakarak bidat ve hurafelerle güneşin hangi gezegenin etrafında dolaştığında aşk ve ekonomi konularında kimin kazançlı çıkacağını günlük fal tablosunda yayınlamayı sürdürdükleri bilim asrında insanların duygularını sömürerek umutlarını çalmaya devam ediyorlar. Modern asrın çağdaş hurafe seremonileri ile körpe zihinlerde hangi tabu ve kutsallıklar oluşturuluyor o da ayrı bir çağdaş pagan kültürü olarak asrımızda yaşatılmaya devam ediliyor.

Oysa bizim Peygamberimiz 7. asırda güneş tutulmasının nasıl gerçekleştiğine dair bilgisi olmayan insanların;  “Peygamberin acısına gündüz dayanamadı, karanlığa gömüldü” inancı doğrultusunda Peygamberin evladı için güneşin hüzne gark olduğunu düşünen insanlara “Hayır bu oğlum İbrahim için olmadı güneş ve ay Allah’ın varlığına delil iki nişane iki ayet olarak ifade etmiş ayet ve mucize insanların araştırma ve üzerinde derin düşünmekle emrolunduğu bir husustur. Peygamberimiz kolaycılığa değil, insanları bilimsel çalışmalara; ayı ve güneşi keşfetmeye davet ediyor. Her fırsatta dine hurafe, dinin tebliğcisi Peygamberimize gerici diyen zihniyet bu karşılaştırmalarla Peygamberimizin vizyonunun ne kadar büyük olduğunu görebilir. O, henüz insanlık bilim ve teknoloji ile tanışmadan ay ve güneşin çalışma düzenine, işleyiş sistemine dikkat çekerek insanlığın üzerinde araştırmalar yapmasını istiyor. Kâinattaki hiçbir sistemin ve düzeneğin kendiliğinden oluşmadığını onları yaratan ve kusursuz işleyen düzenin bir mühendisi olduğunu ifade ediyor.

Hâlâ şu modern asrımızda okullarda okutulan fen bilgisi derslerinde güneş sistemi, ay, yıldızlar, gezegenler ve fiziğin işleyişine dair akla mantığa, fıtrata aykırı ve çocukları ateizme götüren modern hurafe ve yığınla safsata vardır.

Hz Muhammed Mustafa’nın getirdiği Kur’an’da ve mübarek ağzından dökülen hadislerde de bidat ve hurafeye yer yoktur. O bize insan onurunu ve hürriyetini korumayı öğretmiş, ilim öğrenmek ve bilimsel çalışmalarla Allah’ın yüce kudretini kavrama ve öğrenmeyi üzerimize bir borç olarak bırakmıştır. Her türlü şarlatanlığı ve istismarı reddederek; fıtrat değerlerimiz, bilim, akıl, tecrübe ve tefekkürle hareket etmemizi istemiştir. Bizim Peygamberimiz yaşadığı acıların en büyükleri içinde kıvranırken bile yalan söylememiştir. Kendisini büyük gösterme ve yüceltme adına kimseyi aldatmamıştır. Nice sahte kahramanlar cenk meydanlarında yalancı resimlerini çizdirirken, O Mekke’yi kan dökmeden fethettiğinde mübarek başı devesinin eyerine değecek kadar mütevazı bir şekilde Mekke’ye giriyordu. Fetih sonrası da güce sahip olunca adalet, şefkat ve merhamete dayalı ilke ve prensiplerinden vazgeçmedi, affetmenin de bağışlamanın da en güzel örnekliklerini gerçekleştirdi. O bizi hiçbir zaman kandırmadı. O kimseyi yanıltmadı. Selam olsun O’na ve O’nun nurlu yolunu takip edenlere…

ALİ HAYRİ ÇELİK

Mardin İl Müftüsü

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mobil Teknoloji Haberleri Teknoloji Haberleri Web Hosting